YÖK ve Üniversite Eğitiminin Değerlendirmesi

30 Mart 2009 Pazartesi |

YÖK ve Üniversite Eğitiminin Değerlendirmesi
Kuruluşunun üzerinden çeyrek asırdan fazla süreyi geçen YÖK ve Türkiye'ye getirdiklerini değerlendiren yazıyı İbrahim Ortaş hocanın güzel kaleminden aktarıyoruz.

YÖK Üniversitelilik Bilincini Ortadan Kaldırdı
Evet bugün YÖK'ün kuruluş yıldönümü. Tamamen tek elden yürütülen ve yukarıdan aşağıya hiyerarşik yapılanma ile üniversiteler işleyemez duruma gelmiştir. Üniversitelerimiz ve eğitim sistemimiz işleyemez duruma gelmekle kalmamış bir bütün olarak ülkemiz bilimsel saygınlığını eşdeğer ülkelere göre geliştirememiştir. Bugün ülkemizin sosyal yaşamı, bilimi ve üniversiteleri toptan bir çıkmazın içindeyse bunun en önemli nedeni de YÖK yasası ile birlikte gelen üniversite anlayışıdır.

YÖK' ile Birlikte Ülkemizde Bilimsel Kalite Geriledi
YÖK'ün kurulması ile birlikte aradan geçen 25 yıllık süre içinde belki ülkemiz üniversitelerinde niceliksel gelişmeler olmuştur, ancak unutmayalım bizden geride olan ülkeler bizden birkaç kat ilerlediler. Ancak ülkemiz için en ciddi sorun üniversite ve bilim kalitemiz her geçen gün düşmüştür. Yine YÖK strateji raporundan öğrendiğimize göre üniversitelerimizin ve YÖK kurumunun ve diğer orta öğretim kurumlarına ilişkin istatistiki bilgiler, başta Milli Eğitim olmak üzere ülkemiz eğitiminin ve biliminin röntgeninin hiç parlak olmadığı ve ülkemizi ileriye taşımaktan da uzak olduğu görülmektedir.

Muasır Medeniyet Seviyesini Yakalayamadık
Maalesef ülkemize yazık olmuştur. Ülkemiz insani gelişmişlik düzeyi yönünden 96 sırada, yoksulluk ve suiistimal de 70 sırada. Halen nüfusun %10'un üzerinde okuma yazma bilmiyor, ortalama okuma yazma oranı ise 3.5 yıl. Maalesef ülkemiz Mustafa Kemalin hedeflediği muasır medeniyetler seviyesine 90 yıl sonra halen ulaşamamıştır. Bu sorumluluk bizi yönetenlere aittir. YÖK'ün ve Üniversitelerin birazda ülkenin bu gerçeklerini dikkate alarak, toplumu aydınlatarak yurttaşlardan devletten taleplerde bulunmasını sağlamaları beklenilmektedir..

Üniversite Öğrencisini Çağı Yakalayacak Düzeyde Eğitemedik
Üniversiteye gelen öğrenci yalnızca ders almakta ancak eğitim aldığı maalesef söylenemez. Maalesef yine YÖK'ün raporuna göre ÖSS'yi başarmış olsa da öğrencilerin çoğunun düzeyi üniversite öğrenimine uygun değil. Devamında da biz üniversiteler gelen öğrenciye pek de bir şey katmadan mezun ederek göndermekteyiz. Mezunlarımız doğru düzgün yabancı dil bilmiyor, dilekçe yazamıyor ve kendisini ifade etmekte yetersiz kalmaktadır. Biricik amacı bilgi üretmek ve bilgiyi yaymak olan üniversiteler bilinen bilgiyi öğretmekten öteye geçememektedirler. Cahit Arf'ın ifadesi ile neredeyse "ileri lise" konumundan öteye geçemedik.

Bilimsel Üretkenlik Yönünden Üniversitelerimiz Verimsiz
Bütün birimlerde bilim ortamına yakışmayan, ilgisizlik, kadrosuzluk, verimsizlik ve doğal olarak yıldan yıla gelişen yılgınlık üniversiteleri çalışamaz konuma getirmiştir. Hepimiz yoksulluk sınırındaki maaşla, ek ders, ikili öğretim, dışarıda döner sermaye üzerinden veya piyasada iş arar duruma getirildik. Bütün enerjisini para kazanan işe ayırtan öğretim üyeleri olarak bilim yapamaz konuma getirildik. Dünyada bilimsel çalışmalar ve araştırmalar harıl harıl işlerken, öğretim üyeleri 30 saate kadar derse girmeye zorlanmaktadır. Bu koşullarda nasıl bilim yapılacak anlamakta zorlanıyorum. YÖK yasası ile birlikte ülkemizin bilimsel bilim adamı yetiştirme sistemi bir türlü bir mekanizmaya ve kriterlere bağlanamamış. Yaratılan bilim insanı profili ise bilimsel üretkenlik yönünden son derece düşük düzeyde kalmıştır.

Üniversitelerin Sorunu Yönetim Sorunudur
Türk Yükseköğretimin başta üniversiteler olmak üzere en ciddi sorunu yönetim sorunudur. Adeta bir yerel yönetici belirleme yapılanmamsına dönüşen üst yönetim belirleme sistemi üniversitelerde huzursuzluğu geliştirmiştir. Belirlenen adaylar önce YÖK kurulunda sonra da Cumhurbaşkanın ilkeleri belirlenmemiş taktirine bırakılmıştır. Üniversite üst yönetimlerinin iktidara gelmek için verdikleri paylaşımcı, liyakate dayalı atama ve terfi vaatleri, üniversiteleri demokratikleşme anlayışı ne yazık ki iktidara gelindikten sonra unutulmaktadır. Neredeyse bütün alt kademeden üst kademeye kadar ülkemizin bütün üniversite yöneticilerine karşı benzer eleştiriler gelmektedir. Ölçütleri belirlenmiş, liyakate dayalı kendi iç dinamikleri içinde özerk ve özgür üniversite anlayışına dayalı bir yönetici belirleme sistemine acil ihtiyaç bulunmaktadır.

Bilim ve Eğitim Birinci Öncelik Olmalıdır
Mutlak başta orta öğretim olmak üzere üniversite eğitim ve bilimi ulusal bir bütünlük içinde ele alınmalıdır. Ülkenin geleceğine yönelik temel araştırma stratejileri geliştirmeli. Türkiye'nin GSMH içindeki en yüksek payı eğitim ve bilime ayrılmalı ve konu Milli Güvenliğin birici maddesi olmalıdır. Bunu yapamadığımız zaman sürekli kendi içimizde çözüm üretemeyen, teröre alet edilen, dışarıdan sürekli bilgi alan bir ülke olmaktan kurtulamamayız. Çağımızın biricik tecrübesi eğitim düzeyi düşük, bilgi üretemeyen hiç bir toplumun çağı yakalaması mümkün değil ve ligden düşmektedir. Tarihin her döneminde bilime önem veren ve onun gereğini yerine getirenler ile getirmeyenlerin hikayeleri vardır. Sanırım ulus olarak bu konuyu en çok konuşanlar bizleriz. Ne yazık ki bir arpa boyu yol alamadık, günden güne de geriye gidiyoruz.

Yeni Bir Yükseköğretim Yasası Şart
Ülkemizin aydın geleceği için mutlaka yeni bir yüksek öğretim yasasına ihtiyaç bulunmaktadır. Üniversitelerimizin mutlaka bu talebi en yüksek şekilde ifade etmeleri gerekir. Bugünkü anlayışla ülkemizin bilimsel, ekonomik ve sosyal alanda atılım yapması beklenilmemelidir. Ancak atılım yapmak ve çağın gerisine düşmememiz gerekir. Bunun sorumluluğu başta üniversite yöneticilerine düşmektedir. Günden güne eriyen üniversitelerin sorumluluğu, başta kurumların başına büyük umutlar ile gelip statükoya sığınan, kurumalara dinamizm katamayan yöneticiler aittir. Ayrıca bilinci ve şuuru olan, olayları ve gelişmelileri görüp bana ne diyebilenlere aittir. Kısaca bu ülkede sorumluluğu olan ve konuya duyarsız kalan hepimize aittir. Sorun siyaset üsütü bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Ülkemizin dinamik insan gücüne yeni dinamik ve çağdaş bir yükseköğretim modeli yakışır. Ülkemizin bunu hakkettiğini düşünüyorum.

0 yorum: